Şekerci Cafer Erol: İki yüzyıllık tatlı bir hikâye bizimkisi

1700’lü yılların sonları… Özel beylik olarak seçilerek Osmanlı Sarayı’na kabul edilen Taşköprülü Müftügiller -soyadı kanunuyla “Erol” soyadını alacaklardır- çeşitli konumlarda sarayda çalışmaya başlarlar. Taşköprülülerin genel olarak helvahane, şekerhane, tatlıhane gibi sarayın tatlı imal edilen bölümlerinde istihdam edilmeleri şekercilik hususunda esaslı bir tecrübeye sahip olmalarını sağlar. Bu tecrübe Müftügiller’den Mehmet Efendi’yi oldukça cesaretlendirmiştir. Bu cesaretle Mehmet Efendi saray macerasını aratmayacak bir maceraya atılır. 1807’de İstanbul’a gelir ve Eminönü’de bir şekerci dükkânı açar. Bundan böyle sanatını kendi dükkânında icra edecektir. Ta ki Birinci Dünya Savaşı sonrası pek çok dükkân sahibinin kapısına kilit vurduğu, geri dönmemek üzere çıkıp memleketine gittiği büyük İstanbul yangınına kadar. Büyük yangında Mehmet Efendi de dükkânını kaybetmiş, oğlu ve torunlarıyla birlikte ata topraklarına dönmek zorunda kalmıştır. Mehmet Efendi’nin kendisi gibi gözü pek, maceraperest torunu Cafer Erol İstanbul’dan ayrılırken bir gün mutlaka geri döneceğini biliyordur.

Yıl 1935’e geldiğinde dedesinin izinden giden Cafer Erol, Eminönü’de bir şekerci dükkânı açar. Torun Cafer Erol’un İstanbul’a dönüşü aile için de yeni bir maceranın başlangıcı olacaktır. Eminönü’den sonra sırasıyla Beyoğlu ve Kadıköy’de de dükkânları olur. Yeniden İstanbul ve üç dükkân… Gelinen nokta kazanılan zaferi işaret etmektedir. Her zafer gibi bu zafer de güçlü bir mücadelenin ardından gelmiştir. Cafer Erol büyük bir özveriyle yıllarca üç dükkânla tek başına yürüttüğü mücadelesine 1945’ten itibaren tek dükkânla -Kadıköy’de- devam edecektir.


Yıl 1965’e geldiğinde Cafer Erol’un çocukları büyümüş, babalarına yardım edecek yaşa gelmişlerdir. Nurtekin Erol da babasına yardım ederek başlar işe. O gün bugün işinin başında olan Nurtekin Erol’un yolculuğuna 1992 yılında çocukları da katılır. Bu yolculukta Şekerci Cafer Erol’un hikâyesi yeniden yazılacaktır. Dünkü kuşakların değerlerine sahip çıkan bugünün kuşakları tarafından…

1992’den bu yana Şekerci Cafer Erol’da iki kuşak bir arada

En genç kuşak Hakan Erol. Tecrübeye değer veren Hakan Erol baba-oğul bir arada çalışmanın zorlu, yaratıcı aynı zamanda zevkli olduğunu söylüyor. Geleneksel yöntemlerden vazgeçmiyor, yenilikleri de reddetmiyor. Baba Nurtekin Erol’un markasına ve geçmişine olan bağlılığı değişime kolay kolay müsaade etmiyor. Nurtekin Erol yeniye temkinli yaklaşıyor, acele etmeyi sevmiyor. Hakan Erol ise karar verir vermez uygulamaya geçiyor. İki farklı kuşaktan iki insanın değişime ve dönüşüme farklı yaklaşımı ve bu farklılıklardan çıkan anlaşmazlıklar gayet anlaşılır. Bu farklılıkların içinde birbirlerini anlamaya çalışan iki arkadaş olarak yer almaları ise çok değerli. Yaratıcılığın tetiklendiği, her iki tarafın da zevkle kabul edeceği sonuçların ortaya çıktığı bir süreç. Bu süreçten kârlı çıkan da her zaman olduğu gibi markaları Şekerci Cafer Erol. Zira farklılıklardan çıkan enerjiyi yaratıcılığa dönüştürmeleri markaya dünün ve bugünün dengeli uyumu olarak yansıyor.

Share